Eşitlik ve Adalet için Sonuna Kadar Mücadele Ediyoruz!
Biz kadınlar yüzyıllardır cinsiyetimiz sebebiyle ayrımcılık, eşitsizlik ve şiddetle karşı karşıyayız ve buna karşı mücadele ediyoruz. Bu süre içinde pek çok kazanım elde ettik, yasalar önünde erkeklerle eşit vatandaşlık kazandık, oy verme hakkını elde ettik ve bu sayede yönetenleri seçebildik, seçimlere girebilme hakkı kazandık, yönetimde söz sahibi olmayı talep ettik, iş yerlerine girdik, yetinmedik okullara girdik eğitim hakkımızı elde ettik, sadece bize dayatılan evlerde değil, yaşamın her alanında var olmak ve bu haklı mücadelemizi güçlendirmek için çaba sarfettik.
Bu ülkede tüm bunlara bugünden baktığımızda hepsi ne kadar tuhaf görünüyor değil mi? Seçme hakkı, seçilme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı… Tüm bunları elde etmek için mücadele etmiş olmak! Evet artık pek çoğumuz bunlara sahibiz ama hala bu alanlarda erkeklerle eşit değiliz ve bugün de eşitlik için uğraşıyoruz, yaşadığımız haksızlıkları ifşa etmeye ve herkesi bunları görmeye davet ediyoruz, haksızlıklara ve eşitsizliklere itiraz ediyor ve bu mücadele için dayanışıyor, örgütleniyoruz.
Tüm bunların yanı sıra çok daha çarpıcı olan başka bir mücadelemiz daha var. Yaşam hakkımız! Biz kadınlar 21. yüzyılda yaşam hakkımız için de mücadele ediyoruz! En temel hakkımızı savunmak zorunda bırakılıyoruz ve hatta yaşam hakkımızın en yakınımız tarafından elimizden alınma ihtimalini her an ensemizde hissederek yaşamaya mecbur bırakılıyoruz. Katlediliyor, cinsel, psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz bırakılıyoruz.
Bir insan nasıl olur da sadece cinsiyeti sebebiyle tüm bunlarla karşı karşıya kalabilir? İşte bu soru tüm mücadelemizin başlangıç noktası! Öncelikle bize dayatılan erkek egemen dünyaya, fiziksel ve ruhsal tüm varlığımızın bu düzene kurban edilmesine, “kutsal” aile güzellemesiyle hapsedilmeye çalışıldığımız ev hapislerine itiraz ediyoruz. “Kutsal” annelik, “makul ve makbul” kadınlık tasvirleriyle koparıldığımız kamusal alanlarda tüm bu söylemlere inat var oluyoruz.
Tüm dünyada hızla artan faşizan eğilimler, yükselen siyasal muhafazakarlık kadınları daha fazla şiddetle karşı karşıya getiriyor ve biz şiddeti artıran, normalleştiren ve sıradanlaştıran tüm bu alanlarla da mücadele etmeye devam ediyoruz.
Sadece ekim ayında 70’den fazla kadın öldürüldü!
Bu kadınların yarısından fazlası en güvenli yer sayılan evlerinde öldürüldüler!
Bu kadınların katillerinin %70’inden fazlası eski/yeni eş, dost ve akrabaları. Yani en yakınları.
Şiddete dur demeyen hatta görmezden gelenlere, para için hayattan koparılan yenidoğan bebeklere rağmen koltuklarına yapışanlara, kadın ve LGBTIQ+ cinayetlerini vakai adiyeden olaylar olarak normalleştirenlere, yaşam hakkımızı elimizden almaya kalkışanlara, Narin çocuğumuzun cinayetinin üstünü örtenlere, istismarı affedenlere, 6284 sayılı kanunu hiçe sayarak medeni haklarımıza göz dikenlere, İstanbul sözleşmesinden tek gecede çıkanlara inat VARIZ!
BMO Kadınları olarak Cumhuriyet değerlerini korumak için, laik bir ülkede barış içinde eşit, özgürce ve güvenlik içinde yaşamak için mücadeleye devam edeceğiz!
Yasal haklarımızdan ve bunları güvenceye alan yasalardan VAZGEÇMİYORUZ!
Eşitlik ve adalet için sonuna kadar MÜCADELE EDİYORUZ!
Hiçbir yere gitmiyoruz, BURADAYIZ!
YAŞASIN TMMOB İLE ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
TMMOB
Bilgisayar Mühendisleri Odası
Kadın Mühendisler Komisyonu