Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Kadın Dayanışması!
Patriyarka ile kol kola giren kapitalizm, yüzyıllardır kadınları kendi belirlediği kalıbın içine sıkıştırmaya, ikincilleştirmeye, değersizleştirmeye ya da annelik gibi kimi rollerini kutsallaştırarak verdiği “paye” ile diğer tüm mücadelelerin dışında tutmaya çabalamaktadır. Kadınların feodal ve köleci toplumda yeniden üretimi sağlayan ev idaresiyle başlayan cinsiyete dayalı rollerine, kapitalizmle birlikte eşit işe eşitsiz ücret karşılığı işçilikleri de eklendi. Biz kadınlar, özgürleşmemizin önemli adımlarından biri olan üretime katılmak, oy kullanmak, yönetmeye aday olmak gibi en normal eylemler için verdiğimiz mücadelemizi, ev işlerinin bölüşüm dışında tutulmasına, kadınların eşit işe eşit ücret alamamasına, yaşanan cinsiyet ayrımcılığına, azalan kadın istihdamına ve dolayısıyla artan kadın işsizliğine, bezdiriye (mobbing), her türlü şiddete karşı da veriyoruz. İster eğitim almış olsun, isterse almamış, biz kadınlar maaş düzenlemelerinde ya da terfi belirlenmesinde hep erkeklerin bir adım gerisindeyiz. İş hayatında erkeklerin önüne geçebildiğimiz yegane konu ise toplu işten çıkarmalardaki önceliğimiz.
New York’ta bir tekstil fabrikasında 129 kadının yanarak can vermesinin üstünden 167, Clara Zetkin’in Kopenhag’da toplanan İkinci Enternasyonal Kadınlar Kongresi’ne 8 Mart’ı “Uluslararası Kadınlar Günü” olarak kabul ettirmesinin üstünden 112 yıl geçti. Clara’nın önergesi mücadele alanını şu cümlelerle vurguladı; “Bugünün öncelikli amacı kadınların oy hakkını kazanmalarını desteklemek olmalıdır. Kadınlara oy hakkı talebi, sosyalist ilkelerin kadın sorununun bütününe yaklaşımıyla bağlantılı olarak ele alınmalıdır.” Yıllarca 8 Mart ülkemizde “emekçi kadınlar günü mü / dünya kadınlar günü mü” tartışmalarıyla renklenmiş olsa da önerge kadınları emekçi olan ve olmayan diye ayırmadan enternasyonal kadınlar günü olarak verilmiştir ve cinsiyetleri sebebiyle tahakkum ilişkisinin ezilenleri olan tüm kadınların günüdür.
Dünyada son 2 yılın en büyük gündemi haline gelen Covid-19 kriziyle birlikte çalışma hayatları evlerine taşınan kadınların, cinsiyete dayalı işbölümü denilerek doğallaştırılan, ev temizliği, yemek, çocuk bakımı, hasta bakımı gibi ev içi görünmeyen emekleri iki katına çıktı. En güvenli zannedilen alan olan evlerde kadınların yaşadıkları fiziksel-psikolojik baskı ve şiddet, pandemi ile birlikte hem arttı hem de daha az görünür oldu. Dört duvar arasına kapatılan hayatlar kadınlar için büyük yalnızlık, yorgunluk ve tükenmişlik anlamına geldi. Üstüne bir de ekonomik kriz, ev hallerinin ve tasarruf kalemlerinin kadınların doğal iş yüklerinden biri olması eklenince, zaten güvencesiz işlerini kaybetmemek için artan mesai saatlerine katlanan biz çalışan kadınlar için hayat daha da zorlaştı.
Bugüne kadar yaşanan ekonomik krizlerin doğal sonucu olan siyasal gericiliği, bizler zaten yıllardır ülkemizin günden güne ağırlaşan politik atmosferi içinde yaşıyor ve onunla mücadele ediyoruz. Yükselen erkek egemen kültürün kadınlar üzerindeki tahakkümü ve kadınların yıllardır verdikleri mücadeleleri sayesinde elde ettikleri kazanımlarının elinden alınması gayretkeşliğine karşı da mücadelemiz sürüyor. İstanbul sözleşmesinden bir gecede imzasını çeken hükümet, kadın cinayetlerinin artmasına karşı hâlâ hiçbir anlamlı tedbir almadığı gibi, aile arabuluculuğu denilen yargı dışı çözümleri dayatarak boşanmaları zorlaştırmış, nafaka haklarına da göz dikmiştir.
Bu sene 8 Mart’a savaşın gölgesinde giriyoruz. Emperyalist sömürü ve işgal savaşları aynı zamanda bir insanlık suçudur. Kaynaklar savaşa değil, barışa, insanca eşit bir yaşama ve adaletli gelir paylaşımına harcanmalıdır. Savaşın ve eril ideolojinin eşitlik karşıtlığıyla aynı tarihsel kökten geldiğini biliyoruz ve mücadelemizi bu zihniyete karşı da veriyoruz.
İşte tüm bu olumsuzluklara ve savaşın gölgesine rağmen, bulunduğumuz her yerden, evimizden, işyerimizden, sokaklardan ya da sosyal medyadan bu mücadelenin bir parçası olmaya devam edeceğiz.
8 Mart dayanışmanın önemini hatırlattığı için bir dayanışma günü, kadın mücadelesinin büyüklüğünü ve gücümüzü bize hatırlattığı için bir mücadele günü, tazelenerek devam ettiğimiz için bir kutlama günüdür.
Yaşanan onlarca zorluk gösterdi ki dayanışmak ve sosyalleşmek yaşatır!
İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!
Şimdi 2 yıldır kapandığımız evlerimizden çıkıp çıkıp gelme zamanıdır!
Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadın Mücadelesi, Yaşasın Örgütlü Kadın Dayanışmamız!
Bilgisayar Mühendisleri Odası
Kadın Mühendisler Komisyonu