Nereden Nereye?
Türkiye 1980’lerin başında tanıştı Bilgisayar Mühendisleri ile. ODTÜ ve Hacettepe ilk mezunlarını 1981 de verdi. O günden bugüne 27 yıl geçti. Bugün 70’e yakın üniversiteden 6000’e yakın mezun verecek noktaya geldi. Toplam mezun sayısı 30.000’i buldu. Bu arada 4 üniversitede de Yazılım Mühendisliği programları başlatıldı.
Bilişim sektörüne girdikleri günden beri, Bilgisayar Mühendisleri hep çalışmak istedikleri alanlarda “over qualified” görüldüler. İş yapabilme kapasiteleri çoğunlukla “programcı”lığa indirgendi. Sektöre dışarıdan girmiş ve adam yokluğunda köşe başlarını tutmuş alaylı yöneticiler için bir tehdittiler çünkü…
Bu sektörde yöneticilere eğitimsizlikleri ve sektörden uzaklıkları ne zaman hatırlatılsa gerekçe hep şu gösterildi.
“Yöneticinin teknik olması gerekmez. Yönetebilme ve işleri dağıtabilme, doğru kadroları istihdam edebilmesi yeterlidir. Kendi yapmayacak ya bu yazılımları, sistem kurulumlarını…”
Bu yetersiz yöneticiler yıllarca kaliteli iş üretenle, doğru tasarımı yapanla, kalıcı proje yapanla yapamayanı ayırt edemediler. Süreç içinde Bilgisayar Mühendisleri de kendilerine dayatılan rollerin, görevlerin içine sıkışıp kaldılar. “Böyle gelmiş böyle gider” dayatması “kader” oldu.
Çoğu sektörde aktörlerin ve rollerin düzenlenmiş, yasayla da mesleki hakların güvence altına alınmış olmasına rağmen, bilişim sektörü önce bilinçsizlikten sonra da bilinçli olarak bu kaotik yapıda tutuldu.
Hiç bir istatistik mezununun doktor, avukat, mimarlık alanlarında çalıştığını, makine müh. İnşaat müh. Elektrik müh. yerine projelere imza attığını gördünüz mü?
Her sektörün ara elemanları vardır. Ama mühendislik disiplini verilen kişi analitik düşünebilme, resmin bütününü görme özellikleri taşır. Tasarım, analiz, denetim yapabilme özelliklerine sahiptir.
Bugüne geldiğimizde görünen resim şudur:
1-Yatırım maliyetinin düşük olması ve popüler olması nedeni ile yeterli akademik kadrolar oluşmadan, 1 öğretim üyesi 3 asistanla açılan Bilgisayar Mühendisliği bölümleri müfredatın gerektirdiği donanımda mezun vermemektedirler. Bu da meslektaşlarımız arasında telafi edilmesi zor nitelik ve nicelik farklarına sebep olmaktadır.
2- Yine sektör cazibesi ve yukarıdaki nedenlerden dolayı dünya literatüründe karşılığı, eşdeniği olmayan değişik isimlerde mühendislik programları ya da bilişim programları açılmakta hangi talebe cevap vereceği belli olmayan diplomalar verilmektedir. (istatistik-bilgisayar vb.) Bu diplomalar ülkenin en iyi beyinlerini, en verimli çalışan öğrencilerini haksız rekabete sokmaktadır.
3- Akademisyenler sektörün özellikle ar-ge ihtiyaçlarına da cevap vermeye çalışmakta, bu da üniversitedeki görevleri ve eğitimin kalitesini ve etkinliğini etkilemektedir. Ders dışında hocasını bulamayan, bölüm başkanını görmeden mezun olan öğrencilerimizle çok sık karşılaşmaktayız.
4-Hala mühendislik disiplinin gerektirdiği projelere imza atma yetkisi, proje denetimi, belli iş tanımlarının sadece mühendislerin yapabilmesi gibi konularda hukuksal düzenlemeler yapılmamıştır. Bu da ihalelerde, hak edişlerde ciddi karmaşa ve belirsizlikler yaratmaktadır.
Kamu yöneticisi “imza atan kişinin ehliyeti nedir? Nasıl emin olabilirim?” gibi sorularla karşımıza gelmektedir.
5-Ofis yazılımlarını kullanabilen, excell, word bilen kişiler bile bilişim davalarında “bilirkişi” olabilmektedirler.
6- Mesleki açıdan tatmin olamayan, mesleklerinde yükselme şansı bulamayan kadrolar arasında ciddi beyin göçü yaşanmaktadır. Karar mekanizmalarında kendilerine yer bulamamakta, ar-ge çalışmaları yapamamakta adete görünmez duvarlarla dibe itilmektedirler. Sürekli daha az ücret, daha çok iş içeren ve fazla yetkinlik içermeyen işlerle köreltilmekte, mesleki yeterlilik açısından almaları gereken uzmanlık eğitimlerinde de yerlerini ara eleman kadrolarına kaptırmaktadırlar.
7-Ülkenin ulusal bir bilişim politikası hiç olmamıştır. Yerli üretimi sahiplenecek bilince sahip karar mekanizmaları yoktur. Kamusal yatırımlar çok uluslu tekellerin kontrolündedir. AB ne giriş süresince yerine getirilmesi gereken mevzuatlar nedeniyle bir kamusal dönüşüm projesi başlatılmak durumunda kalınmıştır. Bu çalışmalar doğru bileşenlerle yürütülmediği için, yasak savıcı uygulamaları gündeme sokarak, bilimsellikten uzak, sansürcü, yasakçı yasalar çıkartarak ve ayak sürüyerek devam etmektedir. Meslek odalarının yasal yetkileriyle dahil olması gereken çalışmalar da tanış görüş dernekleriyle ve çok uluslu tekellerin güdümünde sürdürülmekte, odalar sistem dışına çıkartılmaktadır.
6-Bir restorana gidip yediğiniz yemeğin lezzetinden memnun kaldığınızda bahşiş garsona verirsiniz. Halbuki yemeği yapan aşçıdır. Mutfaktaki ahçıyı merak bile etmez, yüzünü görmeden ayrılırsınız restorandan.
Bugün sektörün en önde gelen derneklerinin, vakıflarının karar mekanizmalarına bakın. Kaç ahçı var?
Bilişim sektöründe şu anda hangi görev ve ünvanlarda çalışacağımıza bile karar verenler biz değiliz.
Biz kapalı bir mekanda, toplumsal hayattan soyutlanmış, haklarının bile farkındalığını taşımayan, günde 11 saat çalışan, yaşamsal ihtiyaçlarını bile izin verildiğince (yemek yeme, uyuma, temizlik) ofiste gideren zombileriz.
Uyuyan devi uyandıracak çareler arıyoruz. Dayanışma, yardımlaşma kültürümüzü oluşturmaya çalışıyoruz.
MESLEK ODAMIZI KURUYORUZ!
EMO Bilgisayar Mühendisleri